Attention...Mon Ami...Fa-Lala-Lala-La-La...

7 Ağustos 2010 Cumartesi

gün 7820

her şey bana mı bu kadar zor? yoksa sahiden...
her geçen gün daha mı kötüye gidiyor? mesela bir önceki cümleyi yazdığım ve bir daha pratik edemeyeceğim 10 saniye öncesinin erişilmezliği mi onu daha çekici kılıyor, yoksa sahiden daha mı kötü bir 20 saniye bekliyor?
şu cümleyi ne yazayım diye düşünürken 5 saniye daha gitti evet söz konusu yeni 20 saniye yakın. evet doldu.


ancak, yine de, elbette, daima ve ne yazık ki söyleyeceğim o'dur ki
neden her sene ama her sene bir öncekinden daha kritik, daha önemli, daha daha (nasılsın?) bir karar almak-vermek zorunda kalıyorum? böylesine kararsız bir insana öylesine yapılan oyunlar niye? neden her yazım, bu kadar kasvetli (tevriye?). su akar yolunu bulur dostum evet, ancak her sene ayrı yol ayrımı, ayrı karar (mekanizması), ayrı zorlama, aynı saçmalama. ne yapacağım ben şimdi? olmak istediğimi mi yapacağım, ölmek istediğimi mi olacağım. neden şimdi? yarının adı ne? onu bu kadar korkutucu yapan kim? izlanda diyorum. bir tık daha atıyor.

ne güzelsin sen çikolatalı pötibör pastası.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

gün 7789

benim bir tek senim var. senin?

5 Temmuz 2010 Pazartesi

gün 7787

bugün kalktım, kahvaltımı yaptıktan sonra 2002 dünya kupasını anlatan belgeseli izledim. çok güzeldi. orta iki'den orta üç'e geçmiş idim. o günler kadıköyler kırmızı idiler. sağ kırmızı sol kırmızı, ama yukarısı değil. yukarısının kırmızı olması başka ülkelerin özelliği mamafih. mamafih kelimesini de o kitaptan öğrenmiştim. bunları bilelim, diyerekten sözlüklere abanmış idim. hani şu ikinciye okunması tehlikeli ve yasaklı kitab. daha okunacak ne çok kitap var. ya hepsini okuyamadan ölürsem? ya o konsere gidemeden ölürsem. ya o ölürse? öl. das öl.











normalite kelimesinin kimyacıların himayesinde bulunuyor olması ne kötü.

26 Haziran 2010 Cumartesi

gün 7780



mutluluk iki nokta üst üste.

25 Haziran 2010 Cuma

gün 7779


use me
drain me
engulf me
is this what my body said?


yıldızları mı çizdin, bedenin, bedenim, senin, benim, kimin? gerçekler diyorsun, öldürüyor diyorum, kesiyor, biçiyor, kalmıyor ne senden ne benden gayrı, zehir, zehrimi salıyorum, evet, senin üstünden, tüm insanlığa, sana, bana, biliyorum, ona, ne olduğunu kim olduğunu, bize, ben oluyorum, z, isyan, huzur, ne söylenebilir ki başka, senden bir tane daha gelecek mi geri, 1 tane daha eksiltecek mi, biliyor musun, narsistik kompülsifistike diyorlar, ben diyorum, çok eğlenceli bir isim bulmak, adın ne? isyan, hava? yağmurlu, öyleys e sorun var mı? sence de sorun yok mu? ulaşamamakta? dağa, denize, deniz sevmem, sen seversin, sana olsun o zaman, bu şarkı? evet, huzur isyanda, ne güzel saçmalamak, boşluğa iz bırakmak, görülmeyen bilinmeyen fibersiberoptimize bir dünyaya el sallamak, ne güzel, ona senden bahsetmek, senin ruhun bile duymadan, ne güzel, seni tanımak, tanımamak, aniden, tutkuyla, inanarak, kendi başına, kolayca, dümdüz ve tehlikeli, ne güzel, hatırlayacak bir şeyi olmayanın unutacak bir şeyi de yoktur, ne güzel, ne de olsa, tsira, ne garip, ne güzel, hakikatler:bekleyişler.

16 Haziran 2010 Çarşamba

gün 7770

saat tıkırtısını duyabiliyorum, evet.

9 Haziran 2010 Çarşamba

gün 7763

deli gibi murat boz dinliyorum

7 Haziran 2010 Pazartesi

gün 7761

bir sır vereyim mi?

ben çok fena büyüdüm

bir sır da o versin mi?

"büyüdüğünü izlemek hiç de hoş değil."

4 Haziran 2010 Cuma

gün 7758

hayalci, duyarlı, duygusal, uyumlu, anlayışlı, sevecen, dikkatsiz, kararsız, dürüst, vicdanlı, bağlı, uysal, sıkılgan, iyi yürekli, ilkesi: İNANIYORUM

24 Mayıs 2010 Pazartesi

gün 7747

"kültür bir endüstridir ve bu yeni toplumun can damarıdır. Bu toplumda halk, insanlar kültür üretmez, üretemez. Ancak kültüre tabii olur. Bizler kültürün öznesi değil, nesnesiyiz artık. Kültürün bir endüstri olarak var olduğu bir toplumda biz neredeyse nefes alırken bile her türlü kültürel ortamda aslında bir tür egemenlik içselleştirmesi yaşıyoruz. Bunlara tabii oluyoruz. Bizler artık aç açıkta olduğumuz ve yaşamımızı idame ettirmek için emeğimizi satmak zorunda kaldığımız için bu düzene bağlı değiliz. Kültür endüstrisi tarafından kuşatıldığımız için, başka bir toplumun hayalini bile kuramayacak kadar bu pisliğin bir parçasıyız." adorno

23 Mayıs 2010 Pazar

gün 7746

-hi. can i take a photo?
-no... i have to perform on the stage, so later.
-oh thank you... takk!


diye bir diyalogu rüyamda yaşasam, bütün gün sırıtarak gezerdim.




takk jonsi.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

gün 7742

uyumak ne güzel
rüya görmek ne güzel
basmalı kalem, beş ortalı defter, merdiven boşluğu, dağınıklık, arkadaşlık, ne güzel
dokunmak. mamak. ne çok
baş dönmesi.
en çok
anlatmak, anlamamak, beklemek, ne çok beklemek, bekletmek? hıhı
ne güzel
her şeyden ve herkesten, olmuş ve olacak olan, bekleyen ve beklenen tüm anılardan vazgeçmek
ne güzel, izlanda ne güzel,
jonsi, elbette, bırakıp, her zaman, gidilecek, boğuldum, çıkmamak, ses, istemek, çok, şey, her, yol, çıkış, başka, nerede, ama, nerede, çıkmak, dolaşmak, ne güzel
sen ne güzel
ben ne güzel
güneşin doğuşundan önceki 18 saniye
elbette.
dünya gözüyle dünyadan olmayana
7746
ne güzel

14 Mayıs 2010 Cuma

gün 7737




"so desperately, with passion, selflessly, for real, deep, easy, for a long, fast, tenderly, sour, together, just, laughing, for fun, for kicks, hot, brightly, bitterly, madly, crying, silently, happily, drunk, by the side, like a little bird, like the morning sun, like the smell of books, like a soapy wings, like a surf, to be diverse, plain and dangerous, in a free conscience, in a salt not briny, to walk with the niece Didi, so you wouldn't´t walk away, to switch the lights with a switch, to be a dreamer up to the elderly, to learn to get along without you, to be friends with the Clockwork Bird, to wear a chintz dress with polka dots, to handle freedom with care, to drink holy water in the morning, by tremor, by whisper, crying out of pain, be tormented of laughter, again, once more, windy, in bare foots, tumbling, like a holiday, like a miracle, to bury yourself in a sand, to search for the right sock in the morning, to blink, to ogle each other, to think up fairy tales together, to continue the phrase, how did I fell in love at the first sight, in time, not in time, was praying to God, choose That path, to be a little crumb, to devour a jam with a spoon, without X-rays, without damaged genes, by the bridges, by the heels, coffee con truffles, holding hands, legs, giraffes necks, wet heads, open hearts, sleepy evenings, without past, without bygone, soft kisses, hard week days, maroon fate, paper with scribbles, to eat the top crust of bread, to breathe in the ear, brave eyes, lipstick-less lips, cold noses, secretly, with tears, full speed right ahead, eating the almond of bitterness,in a bathroom, excited by the fluent line, to see you again, when nose is bleeding, fuck you cancer, to feed the pigeons, to loose in a lottery, to be a fairy for a child, to hug the friend Viko, to fly far away in the airplane, gasping out of happiness, crying out of excitement, remembering no evil, crumpled jacket, yesterday´s saucepan with the porridge, with the experience which is not necessary for anybody, clattering, bell ringing, here and now, to live only once... God, how I want to live! "

10 Mayıs 2010 Pazartesi

gün 7733

bugün sonu olan bir şey oldu muhtemelen ve bu kadar zor olmak zorundaydı.

tam da bu kadar.

...
oyunumuz tek perde ve lütfen cep telefonlarınızı kapatınız.

.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

gün 7731

ve hangi kainatsa
o herşeye gücü yeten
tut beni oraya götür
olayım gücü yetmeyen.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

gün 7724

[...] dünyanın dışından -manzaradan, nesne ve kurumlardan- daha da dışsal olan insan çıplaklığı, dünyaya kendi ayrıksılığını, yalnızlığını, varlığında saklı bulunan ölümü haykıran çıplaklık, görünümün içinde, gizli sefaletinden duyduğu utancı haykırıyor, ruhun ölümü'nü haykırıyor.


e.l.






haymarket'ten melbourne'e, bay view'e taksim'e, kadıköy'e ...
kutlu olsun!

26 Nisan 2010 Pazartesi

gün 7719

dünyanın etrafında bir tur atmadan ölebilme ihtimali

ne güzel!

24 Nisan 2010 Cumartesi

gün 7717


John F. Kennedy Has Never Forgotten Laika

On Your Horizon MySpace Music Videos




"as did the Sputnik in 1957, the impact of this adventure on the minds of men everywhere, who are attempting to make a determination of which road they should take. Since early in my term, our efforts in space have been under review. With the advice of the Vice President, who is Chairman of the National Space Council, we have examined where we are strong and where we are not, where we may succeed and where we may not. Now it is time to take longer strides--time for a great new American enterprise - time for this nation to take a clearly leading role in space achievement, which in many ways may hold the key to our future on earth."

17 Nisan 2010 Cumartesi

gün 7710

deneme, deneme. bir, iki, üç.
deneme, deneme. bir, iki, üç.

3 Nisan 2010 Cumartesi

gün 7696




“Birçok kez, yararsız, mutlaka ve kasten yararsız olan bir odanın bulunduğu bir daireyi düşlemeyi denedim. Bu bir sandık odası olmayacak, ne ek bir oda, ne uzun bir geçit, ne bir kulübecik, ne de gizli bir köşe olacaktı. Bu işlevsiz bir uzam olacaktı ve hiçbir şeye göndermesi olmayacaktı.”



22 Mart 2010 Pazartesi

gün 7684




are you big player?

20 Mart 2010 Cumartesi

gün 7682

öznesinin sen olacağı mutlu yarınlar çok yakın. mutluluk ve huzur kavramları yarına ait güzelliklerdir. güneşin doğuşu ve batışı tek ihtiyacın olan. o zaman yarın olacak ve bugün bitecek. ama bugün....


oyun oynayalım mı?

hadi sık dişini.

16 Mart 2010 Salı

gün 7678

ikinci kadını da.

11 Mart 2010 Perşembe

gün 7673

ben bir kadını ilk sende sevdim.

8 Mart 2010 Pazartesi

gün 7670

"düşümden bir ur gibi geçtin, aklımdan bir sır gibi"

olmayı istemez miyiz? sır olmayı. ur olmayı. dilde yara. akılda sır. sadece ben biliyorum. bir de sen. var mısın? yalnızım? çünkü razıyım. yo hayır dostum. sen de biliyorsun ki hiçbir boka razı değildim. karşılıklı menfaate dayanan mutualist ilişki derler ve ihtiyaçlar giderildikten sonra takvimler değiştirilir. o günüm senden ibaretti. gecem. gece yaşamak uzmanlık alanım bilirsin. o gecelerden birinde tanımıştım seni de. seni de. evet, seni de. merhaba, tanışalım, oh evet. "acı yahut sonsuz çile". nasıl da biliyorsun işini. tavladın beni dostum. lakin çok da emin olma 7 yıl 5 ay uzağım senden veya 1 yıl 21 gün veya sadece 49. 13 yıl 6 aylıkları nereye koyalım bayım? "zor bir soru için güvensiz bakışlar"ını benden saklama. çünkü oradalar. tam şu an olduğum yerde. buradayım. evrenin paralel boyutlarındaki boyutsuzluğun içinde. hayır baktığın yerde değilim. hiç olmadım ki. tuvaletin dibindeki bok gibi olmak isterdin değil mi. bir sifon çekişi kadar kolay. gitmek. mesela uzaya. sigmund jahn! uzayda bulamadığı heyecanı taksi şöförlüğünde arıyordu değil mi hehehe. "gün olur bu ıssız yeri terk eder gidersin". hayır seni anlamıyorum sigmund. beğenmediğin yer hiç ıssız değildi ki. göktaşları, asteroidler, meteoroidler. ve sen. biliyorum, yine de ciddi bir sorun yok. ama sen de biliyorsun ki, eskiden olduğun yere artık dönemezsin. o filmi de, o kitabı da hiç olmadıkları için sevmiştin zaten. küçükken büyüyünce ne olacağını söylerdin sigmund? yoksa hiç büyümez miydin dostum? sözlerin içimde ne büyük yara, hiç haberin yok dostum. ama yine de ciddi bir sorun yok işte. birkaç film, birkaç kitap, müzik, kalem, kağıt, çöp. hepsi bundan ibaret. vazgeçemediklerin. en uzak nereye gittin? fanusun dışına? truman show. gibi hisseder insan. her yılın 1 gününde. G=mg adımını attığın yerdedir. herkes senin için yaratılmıştır. havaya elmayı atsan yere düşmeyecekçesine. bundan ne öndeki kasketlinin, ne de yandaki uzun ceketlinin haberi yok. güzel mi? bilmem. yoksa? 1,2,3,4... ün 1'i alt tarafı. 15 in kritik bir sayı olmasının sebebi +-5 leri arasındaki devasa farktı hatırlarsan. sudaki balıkla, içki masasındaki şişe kadar fark işte dediğim. ya da sadece 7670.
doğum günüm kutlu olsun.

12 Şubat 2010 Cuma

gün 60


şün
ce
de
her
şey
or
tak

10 Şubat 2010 Çarşamba

gün 58

"gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış
gibi çocuk, gibi büyük, gibi sımsıcak

sen bir şehir olmalısın ya da nar
belki granada, belki eylül, belki kırmızı

gövden ruhunun yaz gecesi mi ne
çok idil, çok deniz, çok rüzgar

çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun
sanki bana, sanki ah, sanki olur a

aşk bile dolduramaz bazı aşıkların yerini
diye övgü, diye sana, diye haziran

heves uykudaysa ruh çıplak gezer
gazel bundan, keder bundan, sır bundan

gözlerin şehirden yeni ayrılmış
gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan

hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan"

3 Şubat 2010 Çarşamba

gün 51

sanırım sorun, seni çok fazla değiştirmeye çalışmamdı. olduğun gibi kabul edememem.

30 Ocak 2010 Cumartesi

gün 47

merhaba sevgili post travmatik stres bozukluğum

artık bir santimilimikrogram daha seratonin elde etmek için yapılacak şeyin bir iddaa kuponu daha doldurmak veya bir fazla brovni yemek olmadığını anlamış bulunmaktayım. zaten maçlar tutmuyor ve uzayda kapladığım hacim göbek epitel hücrelerime gittikçe daha fazla impuls gönderiyor. seni yenmek için ne yapmam gerek gerçekten bilmiyorum. bu arada gözün aydın. bir kardeşin oldu. obsesif kompülsif adını taktık... ben ve ben. ah evet, tanıştırayım. bu ben, bu da residüel. residüel şizofreni! tanıdın mı? boşver. ben verdim çoktan. sen de öyle yap. çay ister misin? bak, bugünkü dokuzuncu fincanım. çayı neden mi severim?.. olsun, yine de söyliycem. bir evde çay demleniyorsa, içiliyorsa, o evde işler yolundadır da ondan. şeker karıştırma sesi geliyorsa çınçınçın... ha çayı şekersiz içen sıkıcı bir insan evladı olmamdan mütevvellit, o şıngırtıdan televizyondaki ciddi meseleyi duyamama gibi bir sorun olsa da, severim yine de. iddia ederim ki, çayı şekersiz içen insanlar iyi gözlem yeteneğine sahiptir. yani gözlemler dururlar. fanatiklik ve faşizan eğilimleri daha düşük, televizyon izlerken değerlendirildikleri sosyo-eko-kültürel kategori AB sınıfıdır. gelir seviyeleri şeker satın alamayacak durumda olmasından ötürü şekersiz içen dostlarım ise bu durumun istisnalarıdır. tıpkı lisede tm öğrenci prototipinin ikiye ayrılması gibi. 1- akademik başarı-haylazlık katsayısı gibi etmenlerle fmden geçip tmye varanlar, 2-gerçek bir tm ruhu taşıyıp, o festival senin, bu galeri benim, o kadıköy senin, bu istiklal benim, gezim gezim tmlik, amelielik yapanlar. her neyse, nereden geldim buraya. ah evet. çaya nereden geldiysem oradan. bu saydığım ikinci genre, çay içerse, o çayı şekersiz içer arkadaş. ve iddiam odur ki, bu işbu insanların adedi, şekerli içen kardeşlerimin adedinden 1 (bir) fazla olduğu vakit, dünya gerçekten sıkıcı bir yer olmaya başlayacak.

ne kadar sıkıcı bir insanım yahu. ama yo. benim suçum değil. biraz fazla nor epinefrin ve epinefrin, biraz eksik seratonin ve melatonin. beynimin sol tarafında iki dirhem gri madde eksik olmuş, kime ne. ben sizi çoktan unuttum bayan.

26 Ocak 2010 Salı

gün 43

güne afrika uluslar kupasıyla başlamak (ki tsi 18 civarına tekabül eder), nba ile devam devam etmek (eyvah eyvah), avustralya açık ile nihayete erdimek (aferin)...


galiba deliriyorum

23 Ocak 2010 Cumartesi

gün 40






I've heard. I know one thing. On Saturday, the sky will crumble together (or something) with a huge bang to fit into the cave.

21 Ocak 2010 Perşembe

gün 38

"umarım bu gece köpekler havlamaz!"

19 Ocak 2010 Salı

sahi, ne olmuştu?

gün 36












Or are you toxic for me?

Will you mistreat me?


14 Ocak 2010 Perşembe

gün 31

iyi işte n'olsun senden n'aber?

9 Ocak 2010 Cumartesi

gün 26

bir çuval incir, pekmez oldu.

çocuk olmak zor iş. hele de söz konusu tiyatroysa.

4 Ocak 2010 Pazartesi

gün 21

merhaba dünyanın güneşe en yakın olduğu gün...


nasılsın, iyi misin, ben iyiceyim, biliyorsun geç kaldım, ve yine bilirsin zaten hep geç kalırım, geç kalmayı sever miyim, beklenmeyi? yo hayır, esasında dündün, lakin yine de, velhasıl, önümüzdeki 364 gün, senin kadar yakını gelmeyecek, bu yakınlığa rağmen bana söz konusu topu göstermemene o kadar müteşekkirim ki, bana yağmuru göstermene, çok severim, bugün yeni birini tanıdım, ben onu tanıdım, o beni tanımadı, merhaba tanışa bilir mi yiz, kadar mesafe, ancak sevgili yeni yıl, yapabildiğinin yeni bir takvimden fazlası olduğunu göstermiştin, bunu ikimiz de biliyoruz, stratosferden litosfere, çokça seratoninli, çokça bağırışlı, çokça hayal kurmalı, çokça yorulmalı, çokça bunalmalı, terketmeli, terkedememeli, başlamalı, bitirmeli, okumalı, dinlemeli, dokunmalı, tren raylı, çıtçıtlı, sıcak çikolatalı, rüya bilmeceli, ağaca tırmanmalı, -miş gibi yapmalı, çıtçıtlı, kahverengili, turunculu, kemikli elli, olivettili-yani çıtçıtlı, thelmalı, louisili, fazla yenili, fazla değişmeli, yani senli, yani benli, yani hiçli, çokça idil, çokça deniz, çokça sokak, çokça sarhoş, çokça büyümeli, hayatımın açık ara en yılıydı. yine aynısı olsun. bi' de yeni bir yer mekan (izlanda?), bi' de yeni bir insan(ne?) olsun. hepsi bundan ibaret.



İzleyiciler